Bayram Ayaz
4 May 2017
Olan bitene anlam vermek istiyoruz. Cevabıyla yüzleşmeye hazır olmadığımız ters giden bir şeyler var. Gençlerle yetişkinler aynı atmosferde neden iki yabancı gibi. Ebeveynler çocuklarıyla ilgili henüz bu tuhaflaşmanın yeterince farkında değiller. Duygusal bağlarla sağlanan aidiyetler, şimdilik sorunun üzerini örtüyor. Böylece anlam veremedikleri birçok soru gündemin gerisine düşüyor.
Olan bitene anlam vermek istiyoruz. Cevabıyla yüzleşmeye hazır olmadığımız ters giden bir şeyler var. Gençlerle yetişkinler aynı atmosferde neden iki yabancı gibi. Ebeveynler çocuklarıyla ilgili henüz bu tuhaflaşmanın yeterince farkında değiller. Duygusal bağlarla sağlanan aidiyetler, şimdilik sorunun üzerini örtüyor. Böylece anlam veremedikleri birçok soru gündemin gerisine düşüyor.
Mesela bu çocuklar, neden uykusuz sabahlamış gibi neşesizler? Kimi zaman dayak yemiş gibi yığılmış, bir kenarda başları önlerinde. Parmak uçları hareketli, cam yüzeyde geziniyor. Onlarla konuşma arzusu bir özlem duygusu gibi. Her deneme girişiminde bir kaç cümle, belki birkaç dakikayı geçmeyen diyaloglar. Manyetik alanlarına girdiğinizde sanki sizi iten bir şey var. Konuşmaya isteksiz olmaları üzerinize yansıyor.
Bakışlarını kaçırıyorlar ve göz teması kurmak istemiyorlar. Akranları arasında utangaç değiller hatta oldukça kendilerine güvenliler. Fakat yetişkinlerle iletişim onların meselesi! Ya da mesele değil, 'iletişim kurunca ne olacak?'
Her birimizi bekleyen bir gündem var. Bu çocukların daha donanımlı olmasını istiyoruz. 'Ahlaklı ve iç dinamikleri güçlü olsun.' Ebeveynlerin bu arzularının eyleme yansıması sürekli erteleniyor. Çünkü düşüncede ahlak ve metafizik var, uygulamada kimya ve fizik. Düşüncede yüksek seciye var, pratikte seviye sınavı. Hayali eğitimle, hayalleri süsleyen eğitim arasında gidip gelen bir ebeveynlik.
Ebevenlik algısında bir paradigma değişikliği zamanı. Kötüye gidişin çözümü değişimle mümkün. Önce algı değişmeli. Bu değişimin önceliği 'ebeveynlik' algısının yeniden yerine oturtulmasıdır. Küresel anlamda yaygın, seküler anne babalık bizimde kapımızı çaldı. Buna göre aile içi roller, birey esasına göre şekillenerek birbirine yaklaştı.
Küresel zihniyet her türlü değişim iyidir, değişin diyor. Sadece değişin. Eskimiş değerlerinizi atın. Ana akım bu anlayışa göre teknoloji yaşam biçimini değiştirmiştir. Buna göre batı toplumlarının refahı ve mutluluğu artmıştır. Öyleyse her toplum değişmeli. Uygarlık bir masal gibi, büyülü ve ürküntü verici bir karanlığa davet ediyor. Bir çıkış hikayesiyle başladığımız yolculuğumuzda geldiğimiz nokta yerinden saymaktan başkası değilmiş. Şimdi gündem değişmedi; iniş ya da çıkış. Batının uygarlık rotası meğer geminin batış rotasıymış. Batının klasik eleştirisine girmeyelim. Söylemek istediğimiz; modern eğitimle geldiğimiz noktayı, şikayetimizin arttığı nokta olarak görme farkındalığı.
Evet eğitimden önce paradigmanın değişmesi gerekiyor. İyi eğitimle her zaman sonuç alınır. Fakat bugün 'uygar' küresel anlayışın planlarında eğitimden öncelikli bir şey var. Toplumları yönetmek, yönlendirmek için 'algı' stratejileri uygulamak. Bir ara Çaykovski dinlemek, ya da Rus Çarı' nın yaptığı gibi zorla şapka taktırarak Avrupalılaşmak, dolayısıyla adam olma anlayışı gibi!
Teknoloji ile gelen baş ağrısıyla mustarip ebeveynlerin derdine çare olmak için onları dinliyorum. Evlerde durum gergin. Karşılıklı öfke patlamaları ile eve gitmek istemeyen gençler ve çocuklarının sorunlarıyla yüzleşmek istemeyen ebeveynler.
Çözüm için büyük verilere ihtiyacımız yok. Usta çırak ilişkisi bozuldu. Çocuklarımıza 'öğretici' rolünü yitirdik. Onlarla hiç 'gerilime girmeden' yetiştirmeye çalışıyoruz. Ya da emek göstermeden. Peki yorulmadan karşılık ne zaman mümkün olur?
Çağın yetişkinlerinin birdenbire kucaklarında buldukları bu sorun karşısında duygu durumları kırılgan. Henüz emek moduna geçmeye direnmekteler.
'Bir kurban aranacaksa yetişkinlere yüklenelim' mesele bu değil . Zira hep söylüyoruz, ebeveynin yapısı ne olursa olsun, yetişkinin kendi rolünü oynasın; bu bir eğitim sürecidir. Fıtrat gereği yetişkinin gölgesinde büyür çocuk. Her çocuk, her genç kendi yaratılış şekli (şakile) ile topluma ve geleceğe akar. Her farklılık bir zenginliktir.