Bayram Ayaz
25 Şub 2017
Kablosuz iletişim yaygınlaştıkça, tartışmasız gün geçmiyor. İnsan ve teknoloji arasında her gün yeni bir sorun ortaya çıkıyor. İnsanın, kendi eliyle ürettiği, zihniyle ve çabasıyla icat ettiği aletlerle başı dertte.
Bugünlerde Wi-Fi nedeniyle evlerin havasında elektriklenme var. Çocuklar level atlama derdinde, anne baba ise akademik başarıyla meşgul. Gündeme yerleşen internet sebebiyle asıl 'mevzu' ertelenmiş durumda. 'Yetiştirme' rafa kalkarken, ana akıma benlikleri pazarlama işi yerleşti.
Kablosuz iletişim yaygınlaştıkça, tartışmasız gün geçmiyor. İnsan ve teknoloji arasında her gün yeni bir sorun ortaya çıkıyor. İnsanın, kendi eliyle ürettiği, zihniyle ve çabasıyla icat ettiği aletlerle başı dertte.
Bugünün yorgun ebeveynleri nasıl bir çocukluk geçirdiler acaba. Anne ve babalarını bu kadar yormadıkları kesin. En azından tartışılan konular hakkında ebeveynler bugünkü kadar çaresizlik hissetmiyordu. Adap denilen şey, gençler tarafından bugünkü gibi ironiyle karşılanmıyordu. Konuşma ve tartışma kültürü bugünkünden farklıydı. Çocuklar kendini savundukları gibi sırası geldiğinde susmasını da bilirlerdi.
Son üç kuşağı gözlemlediğinizde teknoloji önemli bir değişim parametresi olduğu gözleniyor. Örneğin bugünün büyük baba ve anneleri çocukken radyo dinleyen bir nesildi. İnsan fıtratına sağdan yanaşan bir cihazdı radyo. Sesli yayın başlamış ve gazete karşısında sükse yapmıştı. Artık hadiseleri küçük sandığa benzeyen bu cihazlardan dinlemek mümkündü.
Bununla birlikte o dönemlerde modern hayat eleştirilerine rastlanmaktaydı. Yarım asır önce yapılan kritiklerde; "batının teknolojisini alalım fakat kültürünü almayalım" ana fikri öne sürülüyordu. Modern hayatın yozlaştırıcı yüzü belirmişti. Bir süre sonra; "teknoloji üretildiği kültürün taşıyıcısıdır, sosyal değişim kaçınılmazdır" düşüncesi öne çıktı. Bu bakış tarzı direnme kültürünü doğurmadı ve bugünlere geldik.
'Yaygın kullanıcı' bakımından üç kuşağı üç teknolojiyle karşılaştırmak mümkün. Radyo, TV ve internet. Radyo kuşağı olan nesille, internet kuşağı arasında Ağrı Dağı kadar fark ortaya çıkıtı. Bu derin yarılmanın orta yerinde TV nesli diyebileceğimiz orta kuşak var. Dinleyen nesil, seyreden nesil ve sanal iletişim nesli. Yeni nesil teknoloji kullanım kültürü öncekilerden çok farklı. Geçmişte tartışılan sorunlar bugün hayli değişti. Örneğin on yıl öncesine kadar TV ile ilgili yakınnmalarda 'çocuğum uzaktan seyret' gibi uyarılar vardı. Oysa bugünlerde; "evladım yine cep telefonunla yatmışsın" ikazları yükseliyor.
Hareket etmeden, saatlerce yerinden kalkmayan ve etrafıyla iletişim kurmayan çocuklar ebeveynleri endişelendiriyor. Zira aşırı kullanımdan dolayı hergün yeni bir hastalık medyaya yansıyor. Sık mesaj yazmaktan kaynaklanan el eklemlerinde kireçlenme sendromu 'artroz' ya da el kaslarında güç kaybı olan 'kübital kanal sendromu' tanı literatürüne girdi.
İletişim araçları geliştikçe insanda değişiyor. Psikolojisi, biyolojisi ve sosyolojisi daha kırılgan hale geliyor. Teknolojinin benlikleri yok eden ağır darbesi yeni kuşağa inmek üzere.
Sandıklı, kasalı eski teknoloji, bugün sentetik ekranla minik ellerde. Dünyayı bu küçük ekrana sığdırmaya çalışıyorlar. Bu yazıyı o ekranda okuma ihtimalleri zayıf. Çünkü uzun metin okumaya eğilimli değiller. Ekrandan dalar gibi girdikleri sanal alemde şimdilik mutlular. Dış dünyadan izole olmak sorun değil, hatta onlar için bir sığınak. Yüzyüze iletişimden kaçtıkları gibi, hayatın gerçek yüzünde sorumluluk almak giran geliyor. Zira parmak uçlarıyla ekranda benliklerini tasarlıyorlar. Ebeveynlerin başarı beklentisinin verdiği gerilim için iyi bir kaçamak.
'Kültürel bağımlı' bir nesil geliyor. Bağımlı olan bu çocukların birbirine uyumlu olmaları işin ilginç yanı. İletişimleri, tutumları ve bakış açılarında benzerlik var. Durumlarından yakınmadıkları gibi yapılan eleştirilere anlam veremiyorlar. Kendi aralarında tarihte türüne rastlanmayan, sanal bir etkileşim kültürünün temsilcisi onlar.